Güçsüz İnsanlara Ne Denir? – Psikolojik Bir Derin Analiz
Bir psikolog olarak her gün aynı soruya farklı yüzlerde tanık olurum: “Güçsüz müyüm?” İnsan zihni, güçsüzlük hissiyle karşılaştığında savunmaya geçer, bahaneler üretir veya tam tersi, içe kapanır. Güçsüz insanlara ne denir? sorusu aslında bir yargıdan çok, insanın kendi varoluşuyla hesaplaşmasıdır. Bu yazıda, bu sorunun peşinden giderek güçsüzlüğün bilişsel, duygusal ve sosyal psikoloji perspektiflerinden nasıl anlam kazandığını inceleyeceğiz.
—
Bilişsel Psikoloji Perspektifi: Güçsüzlük Bir İnançtır
Bilişsel psikolojiye göre, insan davranışlarını yönlendiren şey olaylar değil, o olaylara yüklenen anlamlardır. Güçsüzlük hissi çoğu zaman bir gerçeklik değil, bir bilişsel çarpıtmadır.
Bir kişi, başarısızlık yaşadığında “ben yetersizim” düşüncesine saplanırsa, bu düşünce duygusal bir kelepçeye dönüşür. Halbuki aynı durum başka biri için bir öğrenme fırsatıdır. Güçsüz insan, çoğu zaman kendi potansiyelini yanlış yorumlayan kişidir. Albert Bandura’nın “öz-yeterlik” kuramına göre, bireyin bir işi yapabileceğine olan inancı, performansından daha belirleyicidir. Yani güçsüzlük, çoğunlukla “yapamam” inancının ürünüdür, “yapamama” gerçeğinin değil.
Bilişsel düzeyde, bu insanlar genellikle şu iç konuşmaları yapar:
– “Ne yapsam değişmez.”
– “Zaten kimse bana inanmaz.”
– “Bir daha denemek neye yarar?”
Bu düşünceler bir döngüye dönüşür; kişi ne kadar düşünürse, o kadar kısılır ve sonunda kendini haklı çıkarır: “Evet, ben güçsüzüm.”
Ama ya bu bir yanılsamaysa? Gerçekten güçsüz müyüz, yoksa öyle olduğumuzu mu sanıyoruz?
—
Duygusal Psikoloji Perspektifi: Güçsüzlüğün Gizli Duygusu
Duygusal psikoloji açısından güçsüzlük, yalnızca bir eksiklik değil, bir savunma biçimidir. İnsanın güçsüz hissetmesi, çoğu zaman reddedilme korkusundan, değersizlik duygusundan veya aşırı kontrol ihtiyacından doğar.
Güçsüz bireyler, çoğunlukla yoğun bir kaygı ve utanç duygusu taşırlar. Güçsüz olduklarını hissettikçe bu duygular artar, duygular arttıkça kişi daha fazla içine kapanır. Bu döngü, tıpkı suya atılmış bir taşın dalgaları gibi genişler — ta ki kişi kendi iç sesini susturana kadar.
Ama paradoksal bir biçimde, duygusal açıdan en kırılgan insanlar, aynı zamanda en derin hissedebilenlerdir. Güçsüzlük, kimi zaman empatiye, anlayışa ve duyarlılığa da kapı aralar. Yani güçsüzlük, bir “eksiklik” değil; duygusal bir yoğunluk biçimi olabilir.
Peki, bir insan duygusal derinliğiyle mi güçlüdür, yoksa duygularını bastırmasıyla mı?
—
Sosyal Psikoloji Perspektifi: Gücün Tanımını Kim Yapar?
Toplum, güçlü insanı “başaran”, “ayakta kalan” ve “direnen” olarak tanımlar. Oysa sosyal psikoloji bize şunu öğretir: Güç, toplumsal bir inşadır. Yani bir kültürde güç sayılan şey, başka bir kültürde zayıflık olarak algılanabilir.
Güçsüz insanlara ne denir? sorusunun cevabı bu yüzden sabit değildir. Kimileri onlara “bağımlı”, kimileri “pasif”, kimileri “duygusal” der. Fakat bu etiketlerin çoğu, toplumun güç algısına hizmet eder.
Sosyal psikolojik açıdan “güçsüz” olarak görülen bireyler, bazen sistemi sorgulamayan, uyum sağlayan ya da çatışmadan kaçınan kişilerdir. Ancak bu durum onların değersiz olduğu anlamına gelmez; sadece güçlerini farklı bir biçimde kullandıkları anlamına gelir.
Belki de asıl güç, bağırmadan direnebilmektir.
—
Sonuç: Güçsüzlük Bir Hâl midir, Yoksa Bir Yanılsama mı?
Sonuçta, güçsüz insanlara ne denir sorusu, bir tanım arayışından çok, bir farkındalık çağrısıdır. Psikolojik açıdan güçsüzlük, kalıcı bir kimlik değil, geçici bir durumdur. Kişi, düşünce biçimini, duygusal yaklaşımını ve sosyal bağlarını dönüştürdükçe güçsüzlük algısı da değişir.
Güçsüz insan yoktur; kendine inanmayı unutmuş insan vardır.
Güç, kaslarda değil, farkındalıkta saklıdır.
Peki sen, güçsüz olduğunu düşündüğün o anlarda, gerçekten mi zayıfsın, yoksa sadece kendi potansiyeline gözlerini mi kapatıyorsun?
—
Etiketler: #psikoloji #bilişselpsikoloji #duygusalpsikoloji #sosyalpsikoloji #özgüven #güçsüzlük #psikolojikfarkındalık