Asiz Trafik Ne İş Yapar? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir İnceleme
Asiz trafik, günümüzde çok sık karşılaştığımız, ancak çoğu zaman göz ardı ettiğimiz bir sorun. Herkesin bir şekilde etkilendiği, ama bazı grupların diğerlerine göre daha yoğun biçimde karşılaştığı bir olgu. Bu yazıda, İstanbul’daki sokakları, toplu taşıma araçlarını ve iş yerlerini gözlemleyerek, asiz trafiğin toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet bağlamındaki etkilerini ele alacağım.
Asiz Trafiğin Tanımı ve Önemi
Asiz trafik, belirli gruplara, kişilere veya cinsiyetlere yönelik yapılan görünür ya da görünmeyen ayrımcılıkla, engellemelerle ve zorluklarla tanımlanabilir. Ancak bu sorun, genellikle sadece bireysel deneyimlerle sınırlı kalmaz, toplumsal yapılar ve ilişkilerle de derinden bağlantılıdır. Örneğin, bir kadın olarak İstanbul’un yoğun caddelerinde yürürken veya metrobüse binerken karşılaştığınız engeller, bir erkeğin yaşadığından farklı olabilir. Asiz trafik, toplumsal normlar ve rol beklentilerinin bir yansımasıdır.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Asiz Trafik
Kadınlar, toplumsal olarak genellikle daha savunmasız ve sistematik bir şekilde dışlanmaya maruz kalırlar. İstanbul gibi kalabalık bir şehirde, kadınlar toplu taşıma araçlarında sıkça taciz ve rahatsızlıkla karşılaşır. Metrobüste bir kadının ayakta durması, sıkışık bir ortamda rahatsız edici bir şekilde yer bulması, çoğu zaman ‘normal’ karşılanır. Oysa erkeklerin yaşadığı deneyim, genellikle daha farklıdır. Kadınların toplu taşımada, sokakta, işyerinde ya da evde yaşadığı asiz trafik, sadece fiziksel engellerle sınırlı kalmaz, aynı zamanda psikolojik ve duygusal zorlukları da beraberinde getirir.
Bir gün işten çıkarken, akşam saatlerinde metrobüste sıkışan bir kadının, giydiği kıyafet nedeniyle sürekli gözlemlenmesi ve taciz edilmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve buna dayalı asiz trafiğin en somut örneklerinden biridir. O an, kadın sadece bir araçla gitmek isterken, toplumun belirlediği cinsiyet normlarının yarattığı engelleri aşmaya çalışıyordur.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Asiz Trafik
Çeşitlilik ve sosyal adalet kavramları, asiz trafikle doğrudan ilişkilidir. İstanbul’daki toplu taşıma araçlarında, engelli bireyler için ayrılmış alanların neredeyse hiç kullanılmadığını sıkça gözlemlerim. Bununla birlikte, engelli bireylerin bu alanlara ulaşmak için yaşadıkları zorluklar, sadece fiziksel değil, psikolojik açıdan da büyük bir yük oluşturur. Toplumun çoğunluğu, engelli bireyleri “görmemek” konusunda bir tür kayıtsızlık sergiler. Bir engelli birey, metrobüste engelli koltuğuna oturmak istediğinde, çoğu zaman bir başkası o koltuğu işgal etmiş olur. Bu durum, sadece fiziksel bir asiz trafik yaratmakla kalmaz, aynı zamanda engelli bireylerin toplumsal hayata katılımını engelleyen bir sosyal adaletsizliği de barındırır.
İstanbul’daki sokaklarda bir genci gözlemlediğimde, onun kullandığı giyim tarzı, saç rengi, vücut dili gibi unsurların etrafındaki insanlar tarafından nasıl “etiketlendiğini” fark ederim. Çeşitlilik, bazen bireylerin dış görünüşlerinden, kimliklerinden veya tercihlerinden ötürü maruz kaldığı ayrımcılığı da beraberinde getirir. Yalnızca bir gruba ait olmayan, öne çıkan bir kimlik, genellikle toplumsal normların dışına çıkmak olarak görülür. Asiz trafik, bu kimliklerden bazılarını dışlar, bu da sosyal adaletin eksik olduğu bir ortam yaratır.
Asiz Trafiğin Günlük Hayata Etkileri
Günlük hayatta, yaşadığımız şehirde ve toplu taşımada karşımıza çıkan engeller, sadece fiziksel değil, sosyal ve duygusal zorluklar yaratır. Geçenlerde, bir arkadaşımın söylediği bir şey aklımda kalmıştı: “Toplu taşıma sadece varmak için değil, kendini güvende hissetmek için de bir yolculuk olmalı.” Bu söz, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve asiz trafik olgusunun farkındalığını anlamama yardımcı oldu. Kadınlar, engelli bireyler, LGBTİ+ bireyler ve diğer azınlık gruplarının karşılaştığı engeller, yalnızca ulaşım ve taşıma alanlarıyla sınırlı değildir. Aynı zamanda günlük hayatın birçok noktasında sosyal dışlanma, güvenlik kaygıları ve görünür ya da görünmeyen ayrımcılık da bu sürecin parçasıdır.
Bir gün akşam saatlerinde bir kadın olarak, İstanbul’daki kalabalık bir caddede yürürken hissettiğim o huzursuzluk, bazen bir erkeğin yaşadığı güvende olma hissinin tam tersine dönüşür. Yalnızca bir caddede yürümenin bile, kadınlar için daha büyük bir cesaret ve dikkat gerektirdiğini fark ederim. Sosyal adaletin sağlandığı bir dünyada, insanların bu tür basit günlük faaliyetleri gerçekleştirirken hiçbir kaygı duymamaları gerekir.
Sonuç: Toplumsal Adalet ve Değişim İçin Adımlar
Asiz trafik, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından büyük bir sorun teşkil eder. Ancak bu sorunu çözmek için, toplumsal farkındalık ve empati geliştirmek çok önemlidir. Özellikle, toplu taşıma araçlarındaki uygulamalar, iş yerindeki adil politikalar ve toplumsal kabul ortamları, bu değişimin ilk adımları olabilir. Herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu bir toplum yaratmak için, toplumsal normları ve etiketleri yeniden gözden geçirmeliyiz. Bireyler olarak birbirimizi daha fazla anlamalı, sosyal adaletin sağlanması için her gün bir adım daha atmalıyız.